Basmane Günleri kişilerinden: Otel katibi ve diğerleri…
Yazar: Gürol Tonbul
Kış örtüsünü giymiş miydi yoksa yerini baharın ılımlı rüzgarına mı bırakmıştı ? Tam olarak anımsamıyorum. Tek anımsadığım kent gözlemcisi , çevreci Orhan Beşikçi ile karşılaşmamdı. Sonra birden sormuştu Orhan Bey: “Basmane Günleri yapacağım, var mısın?”
İzmir’i bilenler bilir, İzmir’in yüreğidir Basmane. Otelleri, garları, göçleri, gidenleri gelenleri, gece kulüpleri ve “Her gecesi olaylıdır “ söylentisiyle bir şenliktir Basmane. Tarihtir, kültürdür, arkeolojidir, yaşamdır.
“Uyuyan devi uyandırmalıyız” sözcükleri öyle etkili olduğu üstümde “Varım” dedim Beşikçioğlu’na…
Ünlü şair Attila İlhan’ın “ Basmane Gaziler Caddesi’ne küçük bir yağmur götürdüm. Siz böyle bir akşamüstü görmediniz.” dediği Basmane’ye bir proje yapacaktım. Uykusuz geceler başladı birden… Geceleri yanı başımda karabasanların gök gürültüleri…
Adım adım başladım keşfe… Orhan Beşikçi dostum Basmane tarihinin labirentlerine soktu beni. Sokakların gizemli yüzleriyle tanıştırdı… Her sokak binlerce öykünün sonuydu; her otel odası yeni bir öykünün başlangıcı. Her adım tarihle, arkeolojiyle buluşuyordu Aya Vukla’da, Agora’da…
19. Yüzyılda Rum Ortodoks Cemaati tarafından yaptırılan Aya Vukla, 1922 yangınında kurtulan tek Rum Kilisesi olarak tarihte yerini almıştı. Bahçesi oyun alanı için çok uygundu ama restorasyon çalışmaları sürüyordu. Agora şehir meydanı, çarşı , pazar yeri demek, elbette biliyorsunuz. Aynı zamanda sanatın, felsefenin yoğunlaştığı, sunakların, heykellerin, tarihin ilk duvar resimlerinin yer aldığı alanda çalışmalar sürüyor sürüyordu. Orası da olmazdı. İnsanın kafasında sahnelemeye başladığı oyun için alan bulmak ne zormuş meğerse…
Sonra birden eski bir evin içine girdik… Güneşin, evin duvarlarında karanlıkla saklambaç oynadığı bir asırlık bir ev. Duvardaki süslemelerin yağmalandığı, küçük bahçesinde havuzun çalındığı, tarihi musluklarının söküldüğü bir ev. Birden çok heyecanlandım. Arka arkaya basmaya başladım fotoğraf makinemin deklanşörüne. Her kare , kafamdaki kurgunun görüntüsü olarak oluşmaya başlamıştı bile. Eski evin camından etraftaki otel levhalarına baktım. Evet, oyun kişisi bulmuştum: Otel Katibi. Hani, Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey Nasılım” şiir oyununda tanımladığı gibi bir Otel Katibi.
“Anlamadığım şu /
Ben neden bir otel katibiyim
Eskiyim, renksizim, kimsesizim
Yontulmuş kalemlerden, sosisli sandviçlerden iğrenirim
Papazlardan, homoseksüellerden iğrenirim
Kız kurularından ve saldırgan dullardan
Ve yaşlı adamların sararmış dudaklarından
Ve deli saraylılardan, onların aybaşı kokularından
Kendimden kendimden
Ve nedendir ki ben
Sararmış bir sürahide kirli bir su gibi bekletilirim.
(Â…)
Kokular vardı ayrı ayrı, ben unutmuşum
Hepsi ÅŸimdi bir otelin kokusu
Kullanılmış çamaşırların ve bavulların kokusu
Ve telefonların ve kapısı açık helaların
Ve hasta soluklarının, tozlu yer halılarının
Sabahlara kadar yanan ampullerin kızgın
Birbirine karışmış, değişmeyen kokusu.
Ruhunda kasvetin suyunu buldu
Kimdir
Olsa olsa bir otel katibidir
Bir otel katibi her yerde bir otel katibidir
Gözlüklü ve tedirgindir
Hiç yıkanmamış gibidir, parmakları sarıdır
Ön dişleri çürüktür, avuçları terlidir
Yıllar var ki bir kumaş düşler kendine
Ve bu yüzden olacak sanki biraz terzidir.”
İşte, bu Otel Katibi’nin gözünden Basmane’yi ve Basmane’de bir otel odasında kalanları anlatabilirdim. Otel Katibi kafamda belirdiği an , yanı başımdaydı taş plakların o pür sesli solisti. Belki , Deniz Kızı Eftalya, belki Hamiyet Yüceses… Uzaktan duymaya başlamıştım bir klarnetin hüzünlü, yanık sesini…
İmgeler dünyası mekanını arıyordu, buldu: Basmane Semt Evi’nin Başkan Odası . Yıllarca Çocuk Esirgeme Kurumu’nun mülkiyetinde Nebahat Tabat Yetiştirme Yurdu olarak kullanılan sonra atıl kalan bina Konak Belediyesi tarafından onarılmıştı. Başkan Misafir Odası olarak düzenlenen yer oyun alanı için çok uygundu. Odanın, seyircinin oturacağı kanepelerin karşısına gelen yerdeki eski ayna ve konsol oyun dekorunu çoktan oluşturmuştu bile. Ve odanın pencereleri eski sokağa bakıyordu. Her şey ama her şey domino taşlarının birbirini düşürmesi gibi oluşuyordu… Tek sorun bürokrasiyi aşmaktı. Öyle ya, Başkan Misafir Odası’nda tiyatro oyununun işi neydi?
Projeyi anlattığım an, başta Orhan Bey olmak üzere herkes projeye inanmıştı. Sorun, tiyatrocu bir aileden yetişme Dr. Hakan Tartan’a ulaşmadan çözüldü. İzin kısa sürede çıktı. Öyle ki, prova saatlerinin bile uzamasından kimse rahatsızlık duymadı.
Otel Katibi ve Diğerleri oyunu için genç oyuncularla buluştuk. Klarnette Bilge Kuzu, Türk Sanat Müziği parçalarında Berna Özçeltik ve Otel Katibi ve Diğerlerine bir anda dönüşüveren Burak Özhan… Genç ekip projeye çok ısındı; ilk adımdan sonuna kadar mekanın tarihi dokusunu özümsedi.
Semt Merkezi’ne gelenler gelir düzeyi düşük insanlardı; çoğunlukla da kadınlar. Gün boyu el işleriyle ilgili eğitim alıyorlar, burada ürettiklerini satarak geçimlerini sağlıyorlardı. Provaya başladığımızda bir iki ürkek bakış, ne yapacağını bilememenin bedene yansıyan görüntüleriyle karşımızdaydılar. Sonra, alıştılar, baktılar, güldüler… Yaşamlarında ilk kez bir tiyatro oyunla ile hem de yanı başlarında beliren bir oyunla karşılaşıyorlardı. Sonra oyun sözcüklerini mırıldanır oldular. Gün geldi oyunun aksesuarlarını oluşturdular, gün geldi heyecanımızı paylaştılar… Prova süremiz tam 16 gündü. 16 gün, tıpkı, eski evdeki gibi, gün geceyle saklambaç oynadı ; repliklerimiz eski konağın perdelerine takıldı, kaldı…
Oyunun sahnelemesine çok az kalmıştı ki, iki sorun belirdi. İzmir’in bir dönem simgesi olmuş, meşhur Altın Damlası Kolonyası’ nı nereden bulacaktık? Oyunun içindeki patron tiplemesi için çok ama çok gerekliydi. Altın Damlası’nın o baygın kokusunun bütün odaya dolması gerekiyordu; bulduk. Annemin çeyizinden tam 40 yıllık meşhur Altın Damla Kolonyası şişesi çıkmaz mı!!!
Seyirci bu küçük odaya nasıl alınacaktı? İkinci sorun buydu. Uyarıyı yapan Semt Evi’nin Müdürü Sibel (Yılmazçağlıner) Hanım oldu. Yerlere minderleri koyduk, seyirci sayımız 25-30 arası oluverdi. Daha çok kişinin gelme olasılığını göz önünde bulundurarak iki oyun saati daha belirledik. İyi ki belirlemişiz…
Gösteri anı da heyecan vericiydi. Basmane semtinde oturanlar, ömrünü bu sokaklarda, binalarda geçirenler karşımızdaydı. Sokaktan geçerken dikkat etmediğimiz, ıskaladığımız, belki de evlerin sokaklara açılan pencerelerine takılan tüllerin ardında gözden yitirdiklerimiz karşımızdaydı. Bugün dünle buluşuyordu küçücük bir konağın odasında… Ve onlar oyuna ve şarkılara eşlik etti, söyleşti. Ve bu adım ilkti.
Evet, bir ilki gerçekleştirmiştik… Basmane Semt Merkezi odasında, yalnızca o oda yaptığımız proje , o sokakta, o evlerde, otel odalarında yaşayanlarla buluşmuştu. Bir tiyatro oyununu ilk defa seyredenlerin coşkusu, “Yine , yine bu odaya gelin! Biz geliriz.” sözleri büyük bir etki yaratmıştı üstümüzde. Tiyatronun sıcaklığı ortaya çıktığında ortada ne bürokrasi kalıyordu ne de unvanlar…Hepimiz bir odanın içinde birdik; insandık, ettik, candık. Ne etnik kimliklerimiz kalmıştı, ne din, dil ayrımlarımız…
Sözün özü dostlar , “Basmane’de Gaziler Caddesi’ne tiyatroyu götürdük. Siz böyle bir akşamüstü görmediniz.”